NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسْلِمُ
بْنُ
إِبْرَاهِيمَ
حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ عَاصِمٍ
الْأَحْوَلِ
وَخَالِدٍ
الْحَذَّاءِ
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ
بْنِ
الْحَارِثِ
عَنْ
عَائِشَةَ رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهَا
أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ إِذَا
سَلَّمَ
قَالَ اللَّهُمَّ
أَنْتَ
السَّلَامُ
وَمِنْكَ السَّلَامُ
تَبَارَكْتَ
يَا ذَا
الْجَلَالِ
وَالْإِكْرَامِ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
سَمِعَ
سُفْيَانُ
مِنْ عَمْرِو
بْنِ مُرَّةَ
قَالُوا
ثَمَانِيَةَ
عَشَرَ
Aişe (r.anha)'dan
rivayet edildiğine göre,
Resulullah (s.a.v.)
(namazda) selam verdiği zaman:
"Allahümme
entesselamü ve minkes-selam, tebarekte yazel-Celali ve'l-İkrâm
(Anlamı):
Ey Allahım! Selâm sensin,
selâmet sadece sendendir. Sen (zâlimlerin söylediklerinden) çok çok yücesin,
(hayır ve bereketin çoktur) ey ululuk ve ihsan sahibi" derdi.
Müslim, mesâcid; Nesaî,
sehv; Tirmizî, salat; İbn Mâce, ikâme; Dârimî, salat; Ahmed b. Hanbel, V, 275,
279; VI, 62, 184, 235.
Ebû Dâvûd dedi ki:
Süfyan (es-Sevrî) Amr b. Mürre'den sema' yoluyla hadis almıştır. Ulema bu
hadislerin sayısının onsekiz olduğunu söylerler.
İzah:
Selâm: Allah'ın
isimlerinden birisidir. Kulların karşılaştıkları ayıp, yokluk ve kusur gibi
hallerden salim olmak manasınadır. Burada: "Peygamberleri dünyada,
müslümanları da âhirette selâmlayan" manasında olduğunu söyleyenler de
olmuştur.
Metindeki "
ifâdesini = selâmet sendendir" şeklinde terceme ettik. Buna sebep,
selâmetin Allah'tan olması dünya ve âhiret huzurunun sulh ve sükûnun sadece
ondan umulup beklenmesidir. Çünkü Allah'tan başka, huzur verecek, insanlığı
sulh ve sükûna kavuşturacak hiçbir güç yoktur. Son derece hırslı nefsine esir,
üstünlük duygusu bütün benliğini kaplayan bütün bunların ötesinde Allah'ın izni
olmadan parmağını kıpırdatmaktan âciz olan insanın gerçek huzuru sağlaması,
sulhu gerçekleştirmesi mümkün değildir. İşte bu şuur içerisinde müslüman, her
devirde günde beş kere Allah'ına yönelir, huzur ve sükunun sadece ondan
olduğunu tasdik ederek huzur ister. Arkasından da "Ya Zel-Celali
ve'1-ikram!" diyerek onun yüceliğini ve ihsanının bolluğunu söyleyerek
boyun büküp nazlanır ve niyazlanır.
"Sen çok
yücesin" diye terceme ettiğimiz
fiilini "hayır ve bereketin çok oldu" şeklinde izah edenler
de olmuştur. Bu mânâya parantez içinde işaret edilmiştir.
"Ululuk, yücelik**
diye terceme ettiğimiz "Celâl" kelimesi de aynı zamanda "lâyık
olmayan sıfatlardan münezzeh" mânâsına da gelir. Bu kelime Allah'tan
başkaları hakkında kullanılamaz. Resulüllah (s.a.v.) bu sözleri selâmdan sonra
daha yönünü kıbleden çevirmeden söylerdi. Hatta Müslim ve Tirmizî'nin rivayet
ettikleri bir başka hadiste Hz. Aişe, Resulüllah'ın selâmdan sonra ancak
"Allahümme entesselâmü tebârekte yazel-celali vel ikram" diyecek
kadar oturduğunu bildirir.
Ebu Davud'un, hadisin
sonunda görülen talikinin yeri aslında bir önceki hadisin sonudur. Nitekim
bazı nüshalarda orada verilmiştir. Ancak terce-meye esas aldığımız nüshanın
yamsıra, elimizdeki matbu dört nüshadan üçünde üzerinde olduğumuz hadisin
sonunda bulunduğu için yerini değiştirmedik.
Bu talik, Süfyan
es-Sevrî'nin Amr b. Mürre'den onsekiz tane hadis duyduğunu ifade ediyor.
Müellifin kitabında buna yer vermekteki maksadı, 1496. hadisin munkati*
olmadığım dolayısıyla oradaki an'anenin, hadisin sıhhatine zarar vermeyeceğine
işarettir.